BABANI KAYBEDİNCE
Hiç aklından geçer miydi, durup durup gözlerinin yaşaracağı,
konuşamaz olacağın?
Sana bu kadar çok şey verdiğinin farkında mıydın, o
hayattayken?
Denizi ve bütün doğayı sevmeyi, yelkenli tekne kullanmayı,
kürek çekmeyi, hayattan zevk almayı, şarabı, viskiyi tatmayı, pipoyu
doldurmayı, dürbünle ufku taramayı, nezaketi, temizliği, adabı… Yahu bak işte,
bütün bir yaşamı sana babanın öğrettiğini hiç düşünmüş müydün?
Gülmenin güzelliğini, kavganın çirkinliğini, dostluğun
değerini, dürüstlüğü, Atatürk’ü ondan öğrendiğini anlamak için ölmesi mi
lazımdı yani?
Namusun bacak arasında değil yürekte olduğunu, okumadan
bilgi sahibi olunamayacağını, her inancın saygıdeğer olduğunu kaç yaşındayken
hissettirmeden işledi acaba zihnine?
Hiç gelmeyecekmiş sandığın o gün gelince…
Yani, ne kadar beklersen bekle, ne kadar hazırlanırsan
hazırlan, o anın birdenbire geldiğini…
Nereden bilecektin?
Kızmana, eleştirmene yol açan her ne varsa onunla ilgili,
aslında beş para etmez şeyler olduğunu nereden bilecektin?
Dilemen gereken yığınla affı, o gittikten sonra arkasından
haykırmanın seni pek de rahatlatmayacağını, nereden bilecektin?
Başını yaslayabilecek en güvenli, en merhametli, en
şefkatli, en karşılıksız sinenin, babanınki olduğunu nereden bilecektin?
Beni ben yapan babam Yıldırım Timoçin’in anısına…
Tayfun Timoçin
23 Kasım 2020
Yorumlar
Işiklar içinde uyusun.