EYLÜL ŞIKIRTISI

Yaz aylarını daha çok severim. Denize girildiğinden değil sadece, pek çok yararlı tarafı vardır sıcak mevsimin. Daha masrafsızdır. Kışın giyinmek gerek. Palto ister, kazak ister, bot ister, kaşkol ister. Ama yazın bir gömlek, bir pantolon ya da şortla biter iş. Kışın odun, kömür, doğalgaz vs. peşinde koşar, soğuklar kesilene kadar yakacak parası ödenir. Yazın üşümek de yoktur, yakacak parası da. Kışın doymak bilmez insan. Soğuk acıktırır. Yazın sıcağında fazla gırtlak derdi de yoktur oysa. Ben sevmesem de, karpuz-peynir gibi bir lüksü vardır yaz aylarının. Yaz mevsimi, gırtlağı da geçiştirme mevsimidir, giyimde olduğu gibi. Bir de sağlık boyutu vardır işin. Kışın daha çok hastalık düşer peşimize. Bu daha çok ilaç, daha fazla doktor seferi demektir. Yazın, bakteriler daha çabuk ürese de, eğer temizliğe biraz özen gösteriliyorsa, bu durum hiç etki yapmaz. Yazın esen lodos en fazla bunaltır insanı, ama kışın lodos, sobaların zehirli gazlarını içeri üfler, boğar garipleri.
Tüm bu avantajlarıyla yaz ayları sevimlidir. Güney ve özellikle güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımız, yazın sıcağından bıkmış olsalar da, ülkenin bütününü düşündüğümüzde, yazların daha hayırlı olduğunu itiraf etmek zorunda kalırız. Bir de, yollar kapanmaz yazın. Hamilesi de, hastası da zamanında varabilir hastaneye. Çoğu yerde kış demek, hâlâ kapalı yol ve keder demektir.
Bütün bunlar bir yana, eylülün güzelliğini hiçbirine değişmem. Kışın yaklaşmakta olduğunu haber vermesinin dışında, her şeyi harikadır eylülün. İklim tam insana göredir. Terletmez, üşütmez. (Çivisi çıkmış dünyamızda bu bile değişiyor ya, neyse!) Hani Balıkçı, Gökova’yı tanımlarken iklim için, “tam insan boyu” der ya; hani, “sobayla, yelpazeyle düzeltmeye gerek yok” der ya, aynı öyle işte. Nereden baksan güzeldir eylül.
Doğa her yerde en güzel giysilerini giyer. Kimi bölgelerde kızıllar ve sarılar da çıkar ortaya yavaş yavaş ama yalnızlık hissi veren renk değişimleri değildir bunlar. Tam tersine, insanın içini ısıtır, neşesine neşe katar bu taze kızıllar, sarılar. Yeşil henüz alıp başını gitmeye karar vermemiş, tüm zarafeti ve her biri olağanüstü olan bin tonuyla arz-ı endam eylemektedir. Eylülde çiçekler çiçek, ağaçlar ağaçtır daha. Gözünüzü nereye çevirseniz, bir güzellik, bir dirilik göz kırpar çaktırmadan. Hele ki akşamüzeri, guruba yakın, seyretme şansını yakalayabilmişseniz gökyüzünü, pembeden yeşile bir milyon rengin biraraya gelişi karşısında haykırasınız gelir coşkuyla. Evde, tuvalin karşısına geçip, “yok canım, bunlar da birlikte kullanılır mı?” diye düşündüğünüz renklerin tamamı, karşınızda dans etmektedir. Böyle bir şansı yakaladığınızda, biraz durup bekleyin. Karşınızdaki tablonun her saniye nasıl farklı figürler yaptığını görüp hayrete düşeceksiniz. Sizi hayallere daldıran o gökyüzü renklerine yapraklarıyla kucak açıp, güneşin son damlalarına, sevgilisinden veda öpücüğü almaya çalışan aşık gibi yalvararak bakan ağaçların pırıltısına ne demeli?
Bütün renkler bir yana, bana göre eylül mavidir. Denize gönlünü kaptırıp da maviye tutkun olmayan var mı? Ama öyle demeyin. Başkadır eylülün mavisi. Gökteki kasvet bitmiş, nemin buhar kumaşından dokuduğu tül perde kalkmıştır. Gözün görebildiği ne kadar mavi varsa tepenizden aşağı dökülüp, sizi aşkla sırılsıklam edecek sanırsınız. Eylülün pamuk bulutları çapkın çapkın gezinmektedirler mavinin her yerinde, cumartesi günü öğleden sonra en işlek caddede piyasa yapmaya çıkmış çapkın genç kızlar ve delikanlılar gibi. Serde ateş de vardır, neşe de, coşku da. Ama masumdur tüm niyetler alabildiğine.
Yaz boyunca ensenizde boza pişiren güneş, eylülde kızgınlığını unutmuş, barış çubuğunu tüttürmektedir. İsterseniz öğle vakti düşün yollara, aldırış etmez size eskisi gibi. “Bu ne densizliktir!” diye çıkışıp göndermez üzerinize alazlarını. Öğle vakti bile mavi, masmavidir. Mavinin bu kadar sahici, bu kadar samimi olduğuna şaşırırsınız. İnsanı bu kadar alıp götüren, mutluluk veren başka hangi renk olabilir ki?
Ama mavinin hakkı denizde teslim edilir. Eylülde deniz bambaşkadır. Güneş diğer aylarda da parıldar denizin üstünde. Ama eylülde, sizin görmediğiniz, dikkatinizin başka yerlerde olduğu zamanlarda, güneş yerinden kalkar ve kucağındaki torbadan simler döker denizin üstüne. Simler yetmez, diğer torbadan gümüşler, inciler, sedefler çıkartıp onları serper harmanlaya harmanlaya. İşte “eylül şıkırtısı” budur. Tam anlamıyla şıkır şıkırdır denizin üstü. Deniz kadın gibidir derler ya... Öyleyse eğer, kadının en süslü günleridir eylül günleri! Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüştür.
Ve eğer, gerçekten kadınsa deniz ya da denizse kadın, aynı zamanda en doğurgan ayıdır da eylül. Balıkçılar vira eder eylülün başında. Şıkır şıkırsa üstü denizin, içi de cıvıl cıvıldır. Eh içi dışı bir diye buna derim ben! O ne coşku, o ne bereketli rahimdir öyle! Toprak ana derler ama denizin adı pek geçmez kara insanlarının edebiyatında. Oysa denizden kıpır kıpır can fışkırır. Pırıl pırıl, gümüş gümüş bereket fışkırır deniz ananın karnından. İlk hücre “volvox” denizde oluşmadı mı? Kronos, Zeus, Okeanos, Afrodit, Poseidon ve niceleri denizle birlikte var olmadı mı? Tarih denizlerde yazılmadı mı? Belki de ana tanrıça Kybele, İştar, Astarte denizin ta kendisidir. Kızgınım hâlâ Homeros’a “kısır” diyor denize diye. (Hoş, Homeros’un bundan haberi yok. Belli etmem pek küskünlüğümü.) Denizden bereket fışkırır eylülde. Bolluk eylülde başlar.
Alpay da o muhteşem şarkısıyla bizi eylülde çağırmaz mı? Velhasıl dostlar, eğer bu yıl kaçırdıysanız, seneye lütfen daha kalpten bakmaya çalışınız eylüle. Günlük koşuşturması bol ve sıkıntılı olsa da, bahçede, balkonda ya da ne bileyim arabadaysanız iş çıkışı sağa çekip herhangi bir yerde vereceğiniz küçük bir molada bile doya doya yaşayabilirsiniz “eylül şıkırtısı”nı. Yok eğer denizdeyseniz, zaten dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz o halde. Bir kez de siz yazıverirsiniz eylül şıkırtısını.
Gönlünüz her dem eylül mavisi dolsun.
(Ağustos 2005, Yelken Dünyası)

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Eline sağlık herzamanki gibi hissiyatını yansıtmışsın.slm

Bu blogdaki popüler yayınlar

DENİZCİ Mİ OLMAK İSTİYORSUN? KÜREK ÇEK!

DİVÂNÜ LUGÂTİ’T TÜRK’TE DENİZCİLİK TERİMLERİ TARAMASI

PÎRÎ REİS NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?